>
Birkaç gündür blogumu savsaklamamdan anlamışsınızdır, pek keyifli değilim.
Her sabah kalkar kalkmaz bilgisayarın başına otururken bu ara zorla açıyorum. Keşke başka işi olan bir blog yazarı ve anonim biri olarak kalsaydım diyorum, bu da bana uygun değil hiç. İçimde devamlı birşeyler üretme isteği var, istemediğim bir işte çalışıp para kazanmak yerine herşeyi minimuma indirip sevdiğim şeyi yapmayı seçtim. Gerçekten keyif alıyorum çünkü.
Ama bazı şeyler benim kontrolümden çıkıyor. Ben gece 3lere kadar oturup yapsam, sabah saat kurup kalkıp tekrar devam etsem de hala bu tam olarak “iş” değil. Çünkü o sevmediğim işte kazandığımı kazanmam için daha kırk fırın ekmek yemem lazım. Ne kırkı belki dörtyüz kırk. Tabi o zamana kadar gücüm yeterse…
Bu ara bazı şeyleri kaldıramadığım dönemdeyim, o yüzden pek yazasım da yok.
Bu hallerimden sıyrılmak ve kafamda dönen tilkileri durdurmak için bahçe işleri iyi bir fikirdi. Tam da kayınvalidemin vişneleri olmuşken. Geçen sene de çoğunu ben toplamıştım. Kendileri sonbahar ve kış boyunca derin dondurucudan çıkıp pastaları süslediler. Ayrıca bu vişnenin tadında garip bir şekilde badem aroması var. Tam yutmaya yakın badem yemiş gibi oluyor insan.
Boyumun yettiği ve parmak uçlarıma kalkabildiğim kadar ben topladım, sonra merdivenle yardım geldi. Bu arada eşim fotoğrafçılığa pek meraklıdır, ama beni çekmekten çok doğa fotoğrafları çekmeyi sever. Makro çiçekler ve böcekler en çok çektikleri. Henüz bir slr’ ımız olmadığı için bizim makinenin diyafram ayarıyla falan idare ediyor. Ben henüz bu ayarlara girmiş değilim, o da olur inşallah…
Anlayacağınız şu muhteşem vişneler bile benim kafamı boşaltamadı, benim biraz sakinleşmem lazım. Sonra yine buralarda olacağım…