Dün evlilik yıldönümümüzdü. Bu aralar çok yakınımızın yaşadığı üzücü bir olaydan dolayı hepimiz çok üzgündük aslında dışarı bile çıkmayacaktık. Sonra karar değiştirdik, sonuçta hayat devam ediyor. Onlara moral verebilmemiz için bizim daha iyi olmamız lazım diye düşündük. Niloş’ u babaannesine bırakıp yemeğe gittik.
Bebeği bırakıp başbaşa bir yerlere gitmek çok iyi geliyor ama hala alışamadım. Babaannesinin çok iyi bakacağını bilsem de mutlaka telefon açıyorum ne yapıyor diye. Aman beslenme saati değişmesin, zamanında uyusun gibi uyuz anne talimatları veriyorum. Sonra da kendime kızıyorum, neyse alışacağım herhalde.
Bu elbisemi hatırlayanlar olacaktır iki sene önce dikmiştim. Bu aralar yeni şeylere çok vakit ayıramadığım için dönüp dolaşıp eskilere geliyorum. Bu elbiseyi de hala sevdiğim ve rahat ettiğim için çıkardım dolaptan. Boynumdaki -eşimin deyimiyle- avize kolye H&M’ den kış başında almıştım. Ayakkabılar Türkiye’ deki mağazalarını kapatıp giden rahmetli Peacocks’ tan.
Uzun zamandır makyaj falan da yapmıyordum, dün bahaneyle yapmış oldum. Flormar’ ın turuncu terracotta farını çok seviyorum sıcak bir renk. O farın dışında pek de birşey yok aslında yüzümde; biraz fondöten, rimel ve biraz parlatıcı sadece.
Bu da Niloş’ u uçarken yakaladığım an, o kadar hareketli ki kucağımdayken ona mukayet olmak artık çok zor.